Cezaevine gir çık kaç gün ?

Eren

New member
Kısa Süreli Hapis: “Cezaevine Gir Çık” Gerçeğine Dair Bir Gözlem

Toplumun belirli kesimlerinde sıkça duyduğumuz bir ifade var: “Gir çık, nasılsa birkaç gün sonra dışarıdasın.” Bu söz, sadece bir alay ifadesi değil; adalet sistemine, caydırıcılığa ve toplumsal algıya dair derin bir yarayı da ortaya koyuyor. Kendi çevremde, küçük suçlardan dolayı birkaç günlüğüne cezaevine girip çıkan insanların hikâyelerine şahit oldum. Kimisi için bu bir “ders” olurken, kimisi için sıradan bir prosedürden ibaretti. O an anladım ki mesele sadece kaç gün yatıldığı değil; o birkaç günün insanda neyi değiştirip değiştirmediğidir.

---

1. “Cezaevine Gir Çık” Ne Kadar Sürüyor? Gerçek Rakamlar ve Hukuki Çerçeve

Türkiye’de kısa süreli hapis cezaları genellikle 1 yıla kadar olan mahkûmiyetleri kapsar. Türk Ceza Kanunu’na göre, bu tür cezalar çoğu durumda adli para cezasına çevrilebilir veya denetimli serbestlik uygulanabilir. Ancak uygulamada bazı suç tiplerinde hâkim, doğrudan hapis cezası kararı verebilir. Özellikle hakaret, tehdit, basit yaralama veya kamu malına zarar gibi “küçük” olarak görülen suçlarda bu durum sıkça yaşanır.

Adalet Bakanlığı verilerine göre 2023 yılı itibarıyla cezaevlerinde kalan hükümlülerin %17’si altı aydan kısa süreli cezalara mahkûm edilmişti. Bu kişiler çoğunlukla 3 gün ila 3 ay arasında içeride kalıyor. Yani halk arasında “gir çık” denen süreç, hukuken de aslında kısa süreli bir ceza dönemine işaret ediyor.

Ama burada temel sorun şu: Bu kısa süreler, cezalandırma mı yoksa hatırlatma mı işlevi görüyor?

---

2. Caydırıcılık Sorunu: Kısa Cezalar Gerçekten Etkili mi?

Kriminoloji uzmanları, kısa süreli cezaların uzun vadeli davranış değişikliği yaratma konusunda sınırlı olduğunu vurguluyor. “Cezaevine girip çıkmak” bazı bireyler için geçici bir şok etkisi yaratsa da, rehabilitasyon süreci için yeterli zaman tanımıyor. Avrupa Konseyi’nin 2022 tarihli raporunda da, 30 günden az süreli cezaların tekrarlayan suç oranlarını azaltmadığı belirtilmiş.

Birçok erkek hükümlü, bu süreci stratejik bir yaklaşımla değerlendiriyor: “Biraz yatar, çıkarım.” Bu düşünce, sistemin boşluklarından yararlanma eğiliminin bir yansıması. Öte yandan, kadın mahkûmlarda durum daha duygusal ve ilişkisel temellere dayanıyor; aileden, çocuklardan, sosyal çevreden uzak kalmanın ağırlığı çok daha derin hissediliyor. Bu fark, cezanın psikolojik etkisini cinsiyet temelli bir biçimde de farklılaştırıyor.

---

3. Toplumsal Algı: “Cezaevine Gir Çık” Normalleşiyor mu?

Ne yazık ki bazı çevrelerde kısa süreli hapis, adeta “rütbe göstergesi” haline gelmiş durumda. Özellikle genç erkekler arasında, küçük bir cezaevi deneyimi “sertlik” ya da “saygı” kazanmanın aracı gibi algılanabiliyor. Bu, adalet sisteminin caydırıcılığını doğrudan zedeliyor. Sosyolog Ayşe Betül Çelik’in çalışmaları, bu normalleşmenin özellikle ekonomik olarak dezavantajlı bölgelerde yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü orada ceza, sadece bireye değil; toplumsal koşullara da yansıyor.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: Eğer ceza, toplumda saygı kazandırıyorsa, suçun anlamı nerede başlıyor, nerede bitiyor?

---

4. Psikolojik ve Sosyal Boyut: “Bir Daha Aynısı Olmaz” Yanılgısı

Cezaevi, kısa da olsa insanı dönüştüren bir yer olabilir. Ancak bu dönüşüm her zaman olumlu yönde olmaz. Psikologlar, birkaç günlük hapis tecrübesinin bile kişide özgüven kaybı, sosyal utanç, hatta kimlik bunalımı yaratabileceğini belirtiyor. Özellikle toplumun “suçlu” etiketini kolay yapıştırdığı kültürlerde, içeriden çıkan birinin yeniden hayata tutunması zorlaşıyor.

Erkeklerin bu noktada daha “mantıksal” bir çıkış arayışı içinde oldukları görülüyor; iş bulma, borç kapatma, yeniden plan kurma gibi çözümler üretiyorlar. Kadınlar ise daha çok duygusal onarım sürecine giriyor; ailesiyle ilişkileri düzeltmeye, çocuklarıyla yeniden bağ kurmaya çalışıyor. Ancak sistem, her iki cinsin de bu iyileşme çabalarına yeterince destek sağlamıyor.

---

5. Denetimli Serbestlik ve Alternatif Cezalar: Gerçek Bir Çözüm mü?

Kısa süreli cezaların alternatifi olarak denetimli serbestlik, kamu hizmeti veya elektronik kelepçe gibi uygulamalar giderek yaygınlaşıyor. Bu yöntemler hem cezaevlerinin yükünü azaltıyor hem de bireyin topluma kazandırılmasına olanak tanıyor. Fakat bu sistemin de zayıf yönleri var. Denetimli serbestlik, toplum tarafından çoğu zaman “cezasızlık” olarak görülüyor. Kamuoyunun adalet algısı, “giren çıksın, cezasını çeksin” mantığıyla şekilleniyor. Bu algı, reformist politikaların önünde ciddi bir engel oluşturuyor.

Oysa kanıtlar gösteriyor ki, sosyal rehabilitasyon programlarına katılan hükümlülerde tekrar suç işleme oranı %35 düşüyor. Bu da gösteriyor ki caydırıcılık, yalnızca hapsetmekle değil, iyileştirmekle mümkün.

---

6. Sonuç: Adaletin Süresi mi, Etkisi mi?

“Cezaevine gir çık kaç gün?” sorusu, aslında “Adalet ne kadar sürmeli?” sorusuna dönüşüyor. Çünkü adalet, sadece zamanla değil, etkiyle ölçülmeli. Üç gün de olsa üç ay da olsa, eğer bireyde farkındalık yaratmıyor ve toplumsal güveni güçlendirmiyorsa, o ceza eksiktir.

Belki de tartışılması gereken şey, cezaların uzunluğu değil; sistemin bireyi dönüştürme gücüdür. Adaletin amacı, intikam değil iyileşmedir. O halde şu soruyla bitirmek yerinde olur:

Toplum olarak biz, cezanın adaletini mi arıyoruz, yoksa sadece intikamın süresini mi ölçüyoruz?